13 Ekim 2012

BODRUM'DA GÜNLER...

Burada günler sakin, yavaş ama huzurlu bir şekilde geçmeye devam ediyor...

Ediyor...

Ediyor...

...Derken kendimi nazar ettim herhalde. Annem rahatsızlandı yine ve hastaneye götürmemiz gerekti. Annem kilolu ve diğer hastalıklarının da etkisiyle yürümekte çoook çok zorlanan biri. Ambulans çağırdık, yaklaşık 15-20 dakika içerisinde geldi. Bodrumda'da yıllardır hemen hemen ilk defa hastane gerektiren birşey başımıza geldiği için pek birşey bildiğimiz de yok. Gittik Bodrum Devlet Hastanesine. Acil servis kalabalık. Çalışanlar, görevliler, doktorlar iş yoğunluğundan, yükünden çıldırmak üzere. Hak vermemek mümkün değil. Her işinizi kendinizin yapması gerek; tekerlekli sandalyeyi bulun, hastanızı oturtun, serumunu kucağına verin, film çekilecek yere kadar itin, geri getirin...

Neyse, oradan ayrıldık ama içimiz rahat etmedi. Yeni açılan özel bir hastane var Ortakent dolaylarında, bir de ona bakalım dedik ve Acıbadem Bodrum'a gittik. Özel hastane farkını hemen hissediyorsunuz daha kapıda. Bir görevli annemi tekerlekli sandalyeye bindirirken diğeri arabayı park etti. İçerisi ferah, aydınlık, gak deseniz yanınıza biri geliyor. Orada da ilgili doktorlara göründükten sonra işimizi bitirdik ve geldik.

Diyeceğim Şu ki, Allah kimseyi hastaneye düşürmesin... Düşürürse de imkan dahilinde en iyi yerler olsun. Çünkü çok zor. Annemin özel sağlık sigortası yok. Olmadığı için Acıbadem'de ufacık şeylere bir sürü para verdik. Vardı da verdik. Olmasa ne yapacaktık??? Allah kimseyi hasta etmesin, çaresiz bırakmasın, sağlık versin...

Acıbadem'de beklerken güzel bir kitapçık buldum bir sürü pratik bilgi veren. Hazır önümüz kış, ilgili bir konuyu size o kitapçıktan aynen aktarayım dedim... Biraz zor okunuyor ama çekebildiğimin en iyisi buydu.









































Starbucks kahve kupalarına meraklıyım. İstanbul'dan bir arkadaşımın yoğun çabasıyla Starbucks kahve kupası kolleksiyonum bir parça daha genişledi. Daha önce altı tane vardı hatırlarsanız (İstanbul-Amsterdam-Prag-Viyana-Paris ve Orlando). Şimdi dört tane daha oldu. Londra hariç diğerleri İstanbul'da beni bekliyor. Hele Ankara'ya bir gideyim, onları da alacağım en kısa sürede. Londra olanını ise yazlık komşumuzun tatlı gelini (Katie) getirdi sağolsun...

Aaaaaaaaaa! Bir de Sema Hanım'da olanlar var Ankara'ya gider gitmez alacağım... Hahhh haaaaaa, unutmadım Sema Hanım, sadece zamanı tutturamıyorum :)





















Bu arada New York'a bu kadar çok gidip de elimde Starbucks New York kupasının olmaması da ayrı bir durum tabiiii. İşte tek mazeretim o zamanlar bu biriktirme işine henüz başlamamış olmamdı...

Bir tane de Datça'da bekleyen Cenevre var ki, ne zaman alabilirim işte onu bilemiyorum... Ama takipteyim, onun da bir yolunu bulacağım :)

Bu sene çok Ankara dışına çıktım. Bazıları zorunluluktan bazılarıysa keyfi. Ama evden çıkarken hep aynı telaş! Acaba birşey unuttum mu? Onu kadım mı, bunu açtım mı...??? Ben de bu stresi her defa yaşamaktansa kendime bir liste yapmaya karar verdim. Evden çıkmaya bir saat kala hepsini yapıp/tamamlayıp rahat rahat çıkıyorum. Hepsini yaptığımdan emin olmak için de tamamladıklarıma "tik" atıyorum.

Benim listemdekiler aşağıdakiler. Siz de evde başka biri olmayacak şekilde sık sık evden ayrılanlardansanız eğer yapın kendi listenizi, aklınız "acaba"larda kalmasın!

*Cep telefonunu şarja koy, evden çıkarken şarjı tam olsun (nooolur nooolmaz).
*Çöpleri boşalt (mutfak-banyo-tuvalet).
*Buzdolabını kontrol et, dondurucuya koyulabilecekleri paketle kaldır, diğer dayanmayacak şeyleri verebileceğin biri varsa ver, yoksa (maalesef) at.
*Mutfakta bulunan kuru gıdaları buzdolabına koy (kahve, şeker, mısıt gevreği, büküvi...). Geçen yaz tatilden döndüğümde, sıcaktan bütün kahve ve şekerlerim küflenmişti, atmak zorunda kalmıştım.
*Perdeleri ayarla, hangileri kapalı, hangileri açık, hangileri yarım açık duracaksa düzenle.
*Çamaşır makinesinin kapağını açık bırak. Bazen rutubetliyse eğer içi sinir bir koku yapıyor kapağı kapalı kalınca.
*Ütünün içinde su varsa eğer boşalt. Kireçten delikleri tıkanabiliyor.
*Bitki/çiçek varsa eğer, yeteri kadar su koy. Eğer süre uzunsa başkasına emanet et.
*Tüm prizleri çekili bırak, buzdolabı ve telefon hariç. Sizin için önemli başka şeyler v arsa tabiiiyki de onları da prizde bırakın.
*Kettle, sürahi gibi şeylerde kalan su varsa boşalt. İçinde kireç lekeleri oluşuyor kullanılmayınca.
*Kombiyi kapat.
*Suyu vanasından kapat.
*Ve son olarak da (varsa eğer) alarmı kurup evden çık.

Bunları tamamladığımda aklımda başka birşey kalmadan rahatlıkla giriyorum yola. Eğer evden ayrılmadan biraz daha vaktim varsa eğer elektrik süpürgesiyle de şöyle bir etrafı süpürüyorum ki gelince temiz bulayım. Kirli çamaşır bırakmamaya da dikkat ediyorum. Ama olursa da eğer sorun değil, akmıyor, kokmuyor!!! :)

Bu arada Nilgün'ün (yan komşu!) boyaya giden bambu koltukları geldi. Hiiiiiiiiiç beğenmedim! Ben çok daha güzel boyuyordum :) Daha önceki hallerinden burada bahsetmiştim... İşte bunlar da yeni halleri:


























Güle güle kullansın artık naaaapim!

Neyse, Bodrum günlüğümden bu sefer de bu kadar. Haftaya Cuma gecesi innnnnşallah Ankara'da, evimde, sıcacık yuvamda olacağım. Sonraki seslenişim projeli olacak. O zamana kadar belki bie kere daha görünebilirim size.. Olmazsa eğer size Bodrum'dan son defa KUCCCAAAAK dolusu sevgiler...!

Kalın sağlıcakla,

Sıhhatle...

Neşeyle...


2 yorum :

  1. Demetcim anneciğine acil şifalar diliyorum çok geçmiş olsun. Ama gel artık walla fincanların seni çooooook özledi :) Projelerini de merakla bekliyorum, yeni fikirlere ihtiyacım var malum kız evlenecek :) Kocaman öpüyorum

    YanıtlaSil
  2. Çok çok çok teşekkür ederim efenim... Proje çok ama hep aklımda!!! Ama kızınıza yetişirim inşallah :)

    Kocaman öpücük benden size :)

    YanıtlaSil